18 Mayıs 2008 Pazar

Çokmuşsun Bende

İçimdeki onca kalabalığa rağmen yalnızım...Meğer ne çokmuşsun bende.Sen gittiğini sandın değil mi?Ben de öyle sanmıştım...Ama hayır...Her şeyinle kalmışsın, giden sadece bedenin olmuş.Ruhun bende kalmış, gözlerin bende...Hasretin bende kalmış, özlemin bende...Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde...

Gözlerinin karasında şimdi gecelerim...Susuşlarının sessizliğinde hayallerim...Sessiz çığlıklar biriktiriyor yüreğim...Yağmura inat akıyor gözyaşlarım...Engel olamıyorum, engel olmak istemiyorum.Yüreğimdeki bulutların resmidir onlar.Onlar katıksız bir sevdanın isimsiz şahitleridir.Dokunamam ki onlara...Onlar, bana senden tek hatıra.

Yağmur yağıyor bugün yine.Yüreğimin en kuytu köşelerine vuruyor damlaları...Sen de böyle bir günde gitmiştin...Yine yağmur yağıyordu, yağmura karışıyordu gözyaşlarım.Sen anlamıyordun sevgili...Yüreğimden akanları yağmur sanıyordun.Bir sevda daha yağmura karışıyordu ve damla damla eriyordu aşk...Gözlerimizin önünde bir bitiş sahneleniyordu ve son perdeyi oynuyorduk ikimiz.Peki ama neden bu kadar zordu "Hoşçakal" demek?Zordu ; çünkü senden sonra "Hoşça" kalmak mümkün müydü sevgili, mümkün müydü?..
Sen yüreğimde, yüreğim avuçlarımda şimdi.Yaşanmamış zamanlar, can çekişen umutlar kaldı bu sevdadan geriye...
Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi...Yüreğimi alıp gidiyorum ben de.Yalnızlığımı da yoldaş yapıyorum kendime...Nereye mi?Yağmurların hiç durmadan yağdığı en uzak sahillere...Belki , belki oralarda, bu sevdanın şahitleri, yağmura anlatırlar sevdamı, benim sana anlatamadıklarımı...

12 Mayıs 2008 Pazartesi

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Nazım Hikmet - Aşk Üstüne


Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....

Nazım HİKMET

Sen...


Saat gecenin bir yarısı. Belki de burukluk değil benimkisi, sadece sade bir sitem. Bir insanın sürekli mi canı sıkılır. Bir tarafa atılmış gibi hisseder yüreğini. Bir boşluktur doldurulmaz. Yerine koymak istersin farkında olmadan kimilerini, koyamazsın. Sarılmak istersin belki de ona hiç sarılmadığın kadar sıkıca ve yürekten.

Bazen öyle insanlar çıkar ki karşına, öyle zayıf anlarında yakalarlarki seni, o şiddetli sarılışları onlarla yaparsın. Tabiki o da karşılık verir sanki yerini o an için dolduruyormuş inancıyla sen zorladıkça zorlayan cinstendir. Yok ama bilmezki bu ayrıdır. Bir kere o çok eskilerden hatıra koku yoktur üzerinde koklamaya alıştığın. O tik tak atan, şiddetini gözbebeklerinin büyümesinden anladığın, dinledikçe hissettiğin yüreğin sesi başka türlüdür, yerini tutmaz. Kollar bir başka türlü sarardıki seni, o sarılış bedeni sardımıydı korku, üzüntü, kaygı kalmazdı. O eve geç gelişlerini bekleyen meraklı gözler telaşla kapıyı açtığında seni karşısında görmenin verdiği mutlulukla bir başka parlardı.

Şimdi yoksun. Uzaktasın... Kulaklarım o her sabah beni uyandırdığın sese muhtaç şimdi. O merakla gittiğim, gördüğüm, yaptığım, ettiğim her yeri her şeyi dinlemeye hazır seni özlüyorum. O asabi tavırlarıma sabırla karşılık veren seni özlüyorum. Uzak değilsin belki ama sana istediğim an uzanamayan ellerimi bir yerlere sığdıramıyorum.

Her şey içimde patlıyor; seviçler, kederler, kaygılar... Kimse yerini tutmuyor. Olmuyor işte; diyeceksin kocaman oldun ne bu çocukça yalnızlık. Bu yalnızlık değil annem, sensizliğe alışamamanın sitemi her boşlukta beni saran.

Yine de uzaklarda olsan da varlığını bilmek güzel. Hayatta olman bana güç veriyor. En azından senin için birseyler yapıyor olmanın gururu ve inancıyla yaşıyorum. Ama yine de ister yirmi yirmibeş, ister kırk kırkbeş, suya muhtaç bir çiçek gibi sana muhtacım.

Seni çok seviyorum...

6 Mayıs 2008 Salı

Bitmeyen Sarhoşluk

Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum
Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler
Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin
Senin yüzünden bu delicesine içmeler

Dayanmak zor yalnızlığına akşamların
Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi
Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde
Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği

Odur bu boy boy şişeler, bu renk renk kadehler
Yoksa bu çirkin yalnızlık, bu keder o değil
Bütün içkilerden sert yokluğundur, anladım
Yokluğundur yakan kanımı, ispirto değil

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN